Bir kaç günlük seyahetler...

10-11 aydır sanırım hayatımın en çok gezisini yaptım sanırım 12-15 tane uçağa bindim. Gittiğim yerlerin çoğunu isteyerek, bazılarını zorunlu ve bir kaçını da isteksiz yaptım ama yerimde durmadım biliyorum. Bu yıl sanki üstümde 4-5 yıl geçmiş gibi hissediyorum. Bu kadar şey ne ara oldu bilmiyorum. Laylaylom gibi hayat karşıma ne çıkardıysa yaşadım. Bazen dalgaya karşı savaşmaktansa kendini suya bırakman gerek. Yazdıklarımdan hariç, Pafos/Kıbrıs, Liverpool, Birmingham, Almanya, Marmaris ve Manchester'a da gittim.  Genelde bir kaç gün kaldığım için yazma gereği duymamıştım. Her yaşanan şey tecrübe ve sana katılan bir hayat dersi olduğuna inanıyorum. Karşımıza çıkan her şeyin bir sebebi olduğunu düşünüyorum. Bu yüzden ne yazarsam o kalacak geriye. İçimde kalacağına dışımda kalsın.

Aslında Pafos'a gitmeyi hayal bile etmemiştim. Zirvoş kuzene ayarla bir yerler hafta sonuna gidelim yeter ki İngiltere dışında olsun demiştim. İlk İspanya ya da İtalya olur dedi sonra kendimizi sabaha karşı Pafos'a giderken bulduk. Ani kararlarla yapılan şeylerin sorununu da çekmek zorunda kalıyor insan. Kıbrıs deyince aklıma Rum tarafı hiç gelmedi ki. Haritadan bile açıp nereye gidiyoruz diye bakmadım. Bu yüzden para biriminin Euro olma ihtimalini de düşünmedik. Gideceğimiz dakika öğrendik. Ama harika bir şehirdi, tek sorun kışın gittik yılın başında. Tatil yerine kışın giden üstelik Londra'dan 4 buçuk saat uçağı iki gün için çeken turistler olarak azıcık şoka uğrayan yerliler oldu. Sahil kenarı, Pafos kalesi, bar ve restoranları ve özellikle anında tutulup pişirilen balıkları çok güzeldi. İlk gün kaldığımız odada hem üşüdük hem de sebepsizce korktuğumuz için aile odasına değiştirdik. Yolları, direksiyonları aynı İngiltere gibi ters taraftaydı. O soğuk havada havuz başında montuyla şarap içen bir biz ve bize eşlik eden sokak kedileri vardı. Bu arada şaraba elma dilimi ve siyah üzüm katanları da ilk orda gördüm. Birde hayatımın en güzel organik portakal suyunu Pafos deniz başında içtim. Dikkatimi çeken şey ise İngiltere ve İskocya'dan Pafos'a temelli taşınan insanlar oldu. Bazıları evlenip gitmiş bazıları iş için kaldıklarını söylediler. Bana göre pahalı bir şehir bence, yoksa çok mu kazıklandık bilemiyorum. sadece iki gün kaldık, uzatmadığımız için pişman olduk ama bana çok büyük katkısı oldu o tatilin. Burası da bende kalsın.  Ryanaır ile gittik, normalde uçak kahvelerini bir kahve kolik olarak sevmiyorum ama filtre kahvelerini beğendim. Uçak o kadar boştu ki sanki sadece 15 kişi falandı. Yol boyunca bol bol güldük, sohbet ettik ve Feyza Altun'un  'Kadının Fenni' kitabını okuduk. Farkında olmadan o kadar çok gülüyormuşuz ki yan tarafımızda oturan kadın kaş göz altından oflayıp pufladı. Haklı yani bizi çekmek zorunda değil ama bomboş uçak sanki başka yer yok dibimize girmiş. Gülmenin  yada kahkaha atmanın başkalarını aşağılamadığın sürece kendi aranda yapılanını terbiyesiz bulmuyorum. Kimse için gülmekten vazgeçmem hiç kusura bakmasınlar. Son gecemiz elimdeki  bozuk Euro paraları köşe başı dükkana verdim. Adam normal misiniz? diye sordu. Sanırım sarhoş olduğumuzu düşündü. Ya da bilmiyorum anormal miydik. Dönüşte uçağa binince Zirvoş kaş göz yaptı yan tarafımıza bak diyerek. Oh my God! Olamaz, oflayan puflayan Hindistanlı teyze tesadüf giderken de bizimle aynı uçakta hem de yine yanımızda tesadüfe bak. Allah'tan iki saatlik uykuyla sersem olduğumuz için Zirvoş bütün yol uyudu. Ben ise yine türbülans paniğine kapılıp defalarca kendisini uyandırdım. Gözünü aralayıp kemerini sıkıp 'bir şey olmaz' diyerek yine uyudu :)) inşallah ileride türbülanssız bir hava yolu keşfederler.

Aradan bir hafta geçmeden Almanya'ya gittim. Akrabalar zorladı bana da fırsat oldu. Hamburg'a gittim gitmesine de aklımda bir sokak kaldı ismini hatırlamıyorum, hatırlamakta istemiyorum. Adamlar resmen açık açık yer altı işleri çeviriyorlar hem de yasal. Kendimi James Bond filmlerinde hissettim. Neyse işte gezilecek bir yermiş ama insan o kadar şey görünce masumiyet zihin nerde acaba diyor. Ondan hariç Alex diye bir yerde suya karşı yemek yiyip Alsted'de gezmek güzeldi.

Birmingham'a üç yıldır görmediğim üniversite' de ev arkadaşımı ziyarete gittim. Kendisi Sudanlı ve bana hep Sudanlıların yemek yedikten sonra çok tembel olduğunu ve daha sofra kalkmadan yemek yer yemez uyuduklarını ya da uzandığını söylerdi. Ona bizim evde o doğduğumdan beri var diyemedim. Açık konuşmak gerekirse sanırım bir Birmingham şehrini beğenmedim sebebini bilmiyorum. Tek sevdiğim 'Clents Hill' diye bir tepeye çıktık. Manzarasına bayıldım. Ne zaman bir tepeye çıksam yaşadığımı hissediyorum.

Liverpool ve Manchester'a da bir görüşme için gitmiştim. Belki ayrı yaşarım diye hayallere kapılıp gidiyorum sonra kendine gel sen kim ayrı yaşamak kim diyorum. Neeerrrrdeeee o günler. Evlenirsen ayrı yaşarsın diyen bir toplumdayız. O zamanda kocayla yaşıyorsun cicim diyemiyorsun işte... Liverpool çok canlı bir öğrenci şehri bence fakat Manchester daha güzel geldi gözüme. Koskoca şehir ve daha canlı. Tek sorun gece kızlar gerçekten resmen donu görülecek şekilde kısa giyiniyorlar. Yıllar önce daha çocukken yeni yılı kutlamaya Manchester'a gelmiştik ailece, o zamanda saat 00:00 olduğunda herkes anadan doğma sokakta koşmaya başlamıştı. Amacı neydi bilmiyorum ama gözlerimizi kapatıp 'çocuklar siz bakmayın' diyen toplumun kendileri bakması komikti :)) neyse işte Fanatik futbol seyreden değilim ama saha da maç ve gurupça maç seyretmeyi seviyorum. Manchester United FC ziyaret ettik, gay village diye LGBT destek amaçlı yapılan bir sokak vardı onu gezdik ve Çin kasabasına gittik. Çin yemeklerini de beğeniyorum. Sushi yemeye gittiğimde küçük bir çocuğun annesine ''biliyor musun sen benim en iyi arkadaşımsın'' dediğine şahit oldum. Evet anneler en iyi arkadaşlardı ama bunu sanırım en iyi çocuklar biliyordu. Büyüdükçe masumluğumuzdan eser kalmıyordu...

Marmaris olayımızda ani oldu Zirvoş ve Sinirkübümle gittim. Thomson havayollarını ilk orda kullandım ve memnun kaldım. Bu arada gittiğim en ucuz tatil sanırım Marmaris oldu. 3 günlüğüne falan gittik. Deniz kum güneş güzeldi. En çok ta canlı müzik olan yerlere üzüldüm. Gece 12 den sonra yasaklanmış. Adamlar ne yapsın dışarda bekçi zabıtalara göz kulak olup ona göre açıyorlar dı sesi. Barlar sokağı vardı ama biz gitmedik amacımız zaten kafa dinlemekti. Dımtıs dımtısla işimiz yoktu. İnsanları iyiydi ama sanki biraz tuhaftı bir anlam veremedim nedense...

Bundan sonra neler yapmak istediğimi henüz bilmiyorum, zaman gösterir halen spontane yaşayarak devam edeceğim ama sanırım bu yıl benden bu kadardı. Bir gün Türkiye'nin Doğu ve Karadeniz bölgelerini, Japonya, İzlanda, Hindistan ve Afrika gibi ülkeleri de ziyaret etmek istiyorum. Bunları lüks otellerde falan değil oranın kendi insanlarıyla yaşayarak kaldıkları yerlerde köy ve kasabalarında kalarak yaşam ve kültürlerini görerek yapmak istiyorum ama tek gitmeye cesaretim var mı bilmiyorum. Cesaretimi topladığım an sırt çantamı da toplayacağım... bunları yaşarken de paylaşacağım inşallah 😊😁

Comments

  1. bir sırt cantası ve gezilecek görülecek onca ülke bence sahane bir fikir. Farklı tatlara cok acıksın ve insanları tanımayı seviyorsun bence yaparsın canım ❤️🤗

    ReplyDelete

Post a Comment

Popular posts from this blog

Gunu Birlik Venedik!

İçimi döküyorum müsadenizle....morg, korona ve ben

Bir Hayal Kurup Kalkacaktim Aslinda...

Hayal Kurmayı Unutmuşuz...

Ukrayna'da Fiyatlar

Pesime milleti taktim Norvec'e goturdum :)

Kimsin?

Manchester'a Niye Geldim???

O Uçağa Neden Bindim?

Kanada'ya Neden Gittim?