Hakkımda 1 - İstanbul ve Çocukluğum
İnsan kendini nasıl tanıtır ki, tanıyanlar bilir, yada bildiklerini sanır. Neyse, ben tanımayanlara yazıyorum...
12 Mart 1992'de İstanbul'da doğdum, Londra'da yaşıyorum. Doğup doğmamakta kararsız bir çizgi üzerinde gidip gelirken, 48 saatlik (annemin deyimine göre "dünyanın bir ucundan diğer ucuna" olan) süreden sonra ağlamayan bebek olarak dünyaya gelmişim. Hoş, halen ağlamayı sevmiyorum. Ağlamaya alerjim var bence. Kendi göz yaşına alerjisi olan tek insan mıyım bilmiyorum ama iki saatlik kızamığa kapılmış çocuk gibi hissediyorum. Neyse, iyi ki doğmuşum yani hiçte pişman değilim hayat daha ne tür sürprizler çıkaracak karşıma bilmiyorum...
90'lıların çocukluk sürecini doya doya yaşadım sanırım. Tek pişmanlığım, keşke yaramaz çocuk olsaymışım. Kafamda kırıklar falan veya düştüğümde yüzümde kalıcı çizgiler falan olup ileride parmakla işaret edip sorduklarında oradan konuya atlayıp nasıl o hale geldiğini anlatacak anılarım olsaymış 😃 Gece yarılarına kadar ip atlayıp, top oynayıp, bisiklet sürüp, bol bol yazı yazıp ödev yapardım. İçime kapanık büyüdüğüm için, saçma sapan günlükler tutup ağzıma geleni sayıp sonra yırtıp atardım. İyi mi yapmışım kötü mü bilemiyorum😏
Erkek gibi büyüdüm, hiç uzun saçım olduğunu hatırlamıyorum, ama halen Barbie bebekler içimde kalmış. İlk okula giden kız çocuklarının saçlarını neden kesiyorlar anlamıyorum 'bırakın bitlenelim ne olacak yani'. Bir keresinde iki erkek çocuk "kız mısın, erkek mi? Eğer erkeksen futbol oynayalım mı" diye sormuştu. Oh My God yani halen düşününce gülüyorum.
Kendi dünyamın delisiydim, bu hiç değişmedi. Karınca deliklerini oyup, yer altında ne halt yiyorlar, o çektikleri ekmek kırıntılarını nereye sokuyorlar diye kaç yuva yıktım bilmiyorum. Ha birde ölen karıncalara yapraklarla tabut yapıp mezar oluşturup üstüne de çiçek dikip 'affet Allahım' diye dua ederdim.. Allah affetsin artık ne kadar günaha girdiysem kim bilir. Düştüğüm de kendi yaralarıma topraktan ilaç yapardım (keşke halen öyle olsa) üstelik kendimle beraber diğer çocuklara da sürmeleri için teşvik ederdim. Açık yara ve vakaları izlemekden cekinmezdim. Ne tür bir psikopatmışım bilmiyorum. Sağlığa ilgim oradan başladı herhalde.
Uzayın sonu var mı? Kara delik nedir acaba? Diğer gezegenlerde ki insanlara neden uzaylı diyorlar? Ya onlarda bize uzaylı diyorsa? Biz ölünce bir daha dünyaya gelmiyorsak nereye gidiyoruz? Toprak altında ruhlar birbirleriyle konuşuyor mu acaba? İlk insan nasıl oluştu? Diye diye düşünüp gece yarılarına kadar uyumazdım. Sanki dünyayı kurtarmak bana kalmıştı. Kitap okumaya bayılırdım., ilk hikaye kitabımı 9 yaşında annem almıştı sanırım 3,4 sefer okuyup hatta beraber uyuyordum... Birde hayali parmak adamım vardı... boyu başparmağım kadarmış da, duvar kenarlarında yaşarmış...Nereye gitsem benimle gelir sanırdım... bayram sabahları onunda benimle hazırlandığını düşünürdüm... 6 yaşına kadar ramazan bayramlarında gökten şeker yağıyor ve insanlar onları topluyor sanardım. Kurban bayramlarında anlımıza sürülen kanı şans getirir diye biliyordum... Ne şansıysa artık bilmiyorum... kendi kurduğum dünyamdaydım işte... Bildiğimi okuyup, görmek istediklerimden ibaretti herşey. Benim kide böyle bir çocuklukdu...
Bidaha çocuk olsam bidaha aynılarını yaşardım heralde... 😂
12 Mart 1992'de İstanbul'da doğdum, Londra'da yaşıyorum. Doğup doğmamakta kararsız bir çizgi üzerinde gidip gelirken, 48 saatlik (annemin deyimine göre "dünyanın bir ucundan diğer ucuna" olan) süreden sonra ağlamayan bebek olarak dünyaya gelmişim. Hoş, halen ağlamayı sevmiyorum. Ağlamaya alerjim var bence. Kendi göz yaşına alerjisi olan tek insan mıyım bilmiyorum ama iki saatlik kızamığa kapılmış çocuk gibi hissediyorum. Neyse, iyi ki doğmuşum yani hiçte pişman değilim hayat daha ne tür sürprizler çıkaracak karşıma bilmiyorum...
90'lıların çocukluk sürecini doya doya yaşadım sanırım. Tek pişmanlığım, keşke yaramaz çocuk olsaymışım. Kafamda kırıklar falan veya düştüğümde yüzümde kalıcı çizgiler falan olup ileride parmakla işaret edip sorduklarında oradan konuya atlayıp nasıl o hale geldiğini anlatacak anılarım olsaymış 😃 Gece yarılarına kadar ip atlayıp, top oynayıp, bisiklet sürüp, bol bol yazı yazıp ödev yapardım. İçime kapanık büyüdüğüm için, saçma sapan günlükler tutup ağzıma geleni sayıp sonra yırtıp atardım. İyi mi yapmışım kötü mü bilemiyorum😏
Erkek gibi büyüdüm, hiç uzun saçım olduğunu hatırlamıyorum, ama halen Barbie bebekler içimde kalmış. İlk okula giden kız çocuklarının saçlarını neden kesiyorlar anlamıyorum 'bırakın bitlenelim ne olacak yani'. Bir keresinde iki erkek çocuk "kız mısın, erkek mi? Eğer erkeksen futbol oynayalım mı" diye sormuştu. Oh My God yani halen düşününce gülüyorum.
Kendi dünyamın delisiydim, bu hiç değişmedi. Karınca deliklerini oyup, yer altında ne halt yiyorlar, o çektikleri ekmek kırıntılarını nereye sokuyorlar diye kaç yuva yıktım bilmiyorum. Ha birde ölen karıncalara yapraklarla tabut yapıp mezar oluşturup üstüne de çiçek dikip 'affet Allahım' diye dua ederdim.. Allah affetsin artık ne kadar günaha girdiysem kim bilir. Düştüğüm de kendi yaralarıma topraktan ilaç yapardım (keşke halen öyle olsa) üstelik kendimle beraber diğer çocuklara da sürmeleri için teşvik ederdim. Açık yara ve vakaları izlemekden cekinmezdim. Ne tür bir psikopatmışım bilmiyorum. Sağlığa ilgim oradan başladı herhalde.
Uzayın sonu var mı? Kara delik nedir acaba? Diğer gezegenlerde ki insanlara neden uzaylı diyorlar? Ya onlarda bize uzaylı diyorsa? Biz ölünce bir daha dünyaya gelmiyorsak nereye gidiyoruz? Toprak altında ruhlar birbirleriyle konuşuyor mu acaba? İlk insan nasıl oluştu? Diye diye düşünüp gece yarılarına kadar uyumazdım. Sanki dünyayı kurtarmak bana kalmıştı. Kitap okumaya bayılırdım., ilk hikaye kitabımı 9 yaşında annem almıştı sanırım 3,4 sefer okuyup hatta beraber uyuyordum... Birde hayali parmak adamım vardı... boyu başparmağım kadarmış da, duvar kenarlarında yaşarmış...Nereye gitsem benimle gelir sanırdım... bayram sabahları onunda benimle hazırlandığını düşünürdüm... 6 yaşına kadar ramazan bayramlarında gökten şeker yağıyor ve insanlar onları topluyor sanardım. Kurban bayramlarında anlımıza sürülen kanı şans getirir diye biliyordum... Ne şansıysa artık bilmiyorum... kendi kurduğum dünyamdaydım işte... Bildiğimi okuyup, görmek istediklerimden ibaretti herşey. Benim kide böyle bir çocuklukdu...
Bidaha çocuk olsam bidaha aynılarını yaşardım heralde... 😂
Comments
Post a Comment