Spontane Kacış- Newcastle Upon Tyne
Ben bu şehiri
Kaç-kurtul şehiri diye adlandirim bence.. En azından ben öyle tanıştım.. Bir
gün Londra’da Covent Garden’a gezmeye gitmiştik kuzenle, maşallah saçları iki metre
arkadan takip ediyor bizi Rapunzel gibi, Rapunz diyorum. Gayet güzel yedik
içtik ve kozmetik mağazasında saatlerce şu kontür denen biz kızların yüzünden
eksik olmayan malzemeyi almak için palyaçodan farkımız kalmadı (bence biz
makyajı en çok duygularımızı kapatmak için yapıyoruz kabul edin, ben yanaklarım her şeye kızardığı
için artık bir pancar gibi görünmek istemediğimden sürmeye başlamıştım, diğerlerini
bilemem).
Neyse, eve
dönüşte böyle bana geldiler yine (tabi hiç gitmiyorlar ki😁)
dışarda olduğum yerde bilet aradım olabildiğince en uzak şehire ‘kendimdenmi
yoksa insanlardanmı kaçıyordum bilmiyorum’. Tabi Rapunzcum “saçmalama gecenin
yarısı, yarın git, gel bize gidelim” diyor ama kafama koydum yani tutamaz
kimse. Çok güzel zamanlardan geçmiyordum, ilk nasıl gittim Kaç-Kurtul’a
hatırlamak istemiyorum ama gittiğime değdi orda çok eğlenmiştik. Evet eğlenmiştik
diyorum çünkü kendimle beraber Sinirkübümü’de götürdüm yani kardeşimi. Her şeye
oflayıp puflayan, içinde hiçbir şey tutmayan, dobralığından taviz vermeyen, durduk
yere alınan ama saatlerce beni dinleyip en büyük saçmalıklarıma ayak uyduran tek
insan. Ha birde ailede birine organ lazım olursa bir tek bana bağışlayacağına sözü
var (umarım lazım olmaz 😁, yada sırf almak için organımımı bozsam bilemedim😈).
Neyse, Victoria Station’ de gece bilmem kaçda otobüs kalkacak, nerdeyse
7 saatlik bir yol. Sinirkübüm tabi hemen atladı yola, Rapunz’da bana aceleyle birşeyler
doldurmuş bohçaya maşallah tel tokasın dan hıyarına kadar var (sanırsın gurbete
gidip dönmicem altı üstü 2,3gün). Kendimi Salako’da Salo ile kaçan Emine gibi
hissettim bir an. ‘Oh
My God baby resmen kaçıyordum keşke habersiz gitseymişiz daha tadı olurdu,
demek kaçmak böyle bir şey diyordum taa ki Kaç-kurtul’a bidaha ki gidişime
kadar (bunuda yazıcam).
Yolda giderken hikayeme
ve bana eşlik eden henüz yüz yüze tanışamadığım (umarım yakında oda olacak) dik
ve güçlü bir arkadaşımla ben ona Büşü diyorum, bol bol yazıştık ve kaç şarkı
dinledim bilmiyorum, yanımdakiyle sohbetde edemiyoruz, saolsun Sinirkübüm bir
ağzını açıyor bütün otobüs ayaklanıyor resmen. Üstüne birde tombili şoförden
azar işittik “millet uyuyor” diye.. ‘çok da tın yani, ben uyanıksam herkes uyansın
bana ne’. Tabi ki öyle demedim, pısırık kedi gibi uslu uslu devam ettik. Yolda
bizi bir atsa kaç km eve uzağız bilmiyorum, kurda kuşa yem olamam ‘hayallerim
var daha’. Neyse sabaha karşı vardık, alelacele tuttuğumuz ‘Sleeperz’ hotele
yerleştik. Gayet güzeldi tavsiye ederim. Hilton’u tutmaz ama idare edin işte,
iyi ağırlandık erken checkin yaptık. Sabah uyandığımızda (aslında öğlendi çünkü
kış uykusuna yattık resmen) Googlemap saolsun, yolyordam bilmeden biraz
dolaştık ve bol bol yedik, zaten yolculuk ve tatil deyince yemeden başka bir
şey gelmiyor aklıma bence bizim çoğu toplum öyle😁.
Millet yaşamak için yer, ben
yemek için yaşıyorum.. Allah eli yazmak için ağzı yemek için
vermiş napim. Hamur işleri olmasında gerisi babam çıksa denizden yerim herhalde..
şu yiyip yiyip kilo almayan kızlara da deli oluyorum torpilli felanmı doğdunuz
o kaloriler nerenize giriyor yellozlar... tamam yani açık açık kıskanıyorum
napim 😃 (Allah’ım ne olur reenkarnasyon diye bir şey varsa bidahakine cifte torpilli
doğayım, Aminnnnnn yada bence insan olarak doğmayım başka varlık falan olayım).
Neyse işte, ben
bu Kaç-kurtul’a bayıldım. Ocak ayı olmasına rağmen temiz bir havası vardı ve çok
güzel bir köprüsü var ‘Tyne Bridge’. Quayside’da dolaşıp, bol bol resim çekip
birde Newcastle Castle girdik, sonra Grey Street’ de dolaştık, mağaza mağaza, ‘biz
kızlar bence nereye gitsek o magazalara girmezsek kurtlanırız ya da uyuz felan
oluruz’. Sanki yıllık kalacak gibi birkez okuyup attığım magazinlerle doldurdum
elimi taaki Sinirkübüm ters ters kaşlarını catıp kafasını sallayana kadar. Sonra
boyama kitapları falan aldım hangi yetişkin hotel de oturup boya yapacak sanki
bilmiyorum. O boyama kitapları aylarca benimle dolaşıp Kanada’ya bile gitti, içimden
bazen 90 larda TRT’de oynayan bir Bob Ross çıkıcak gibi oluyor sonra geçiyor.
Whetherspoons’de ve Nandos'da birşeyler yedik sonra nedense bir halk müziği dinleyip
efkarlanmak istedim ne alakaysa.. zaten bence insan efkarlanmak isterse su ile bile sarhoş
olanını gördüm... İnternet’ten yakın Türk restaurantlarını aradık... "Allah’ım ne
olur Türkçe canlı müzik olsun, hatta Türkü falan söylesinler" diyorum... yani İngiltere’nin
bir ucundayız, İskoçya’ ya yakın, adamlar Türk restaurant yapmış bir canlı müzikleri
eksikdi sanki... keyfe gelllll ne kafaysa benimki... arayan mevlasınıda bulur
belasınıda diyorlar ya... işte bende canlısını olmasa da ölüsünü buldum o müziğin.
biyandan Büşü’ye mesaj atıyorum... bana “fasıl damısın?”dedi... Fasıl ne ki? Bana
anliyacağım dilden gelin diye düşünürken bir kelime daha öğrendim diye seviniyorum
saolsun Türkçesiyle. Restauranta sonunda girdik sadece ama sadece bir Türk kahvesi içmek
için girmiştik...
Sonrası mı? Ne
sen sor ne ben söyleyeyim... ‘Sinirkübüm büyümüşte ablasıyla 35lik rakıyamı eşlik edermiş?’
Diye yanak sıkıyordum... Rakıyı nerden bulduk diye sormayın... bide evet
sanırım şişede durduğu gibi olmuyormuş çünkü çok daha güzeli oluyormuş. “oh
yeah baby şişe shaking, kafa making”. İlk defa böyle abla kardeş oturup rakı
balık yaptık (pardon balık yoktu, çünkü daha öncesinde öküz gibi yemiştik, balık
sığmadı ama bidahakine inşallah😃). Ha bu arada içip içip s...çanlarıda anlamıyorum, diğer gün “ayhhhhh
höööçççbürrrşeyyy hautirlamüyorooom canım” diyenlere de pek inanmıyorum. Ya ben
yaşamadım ki umarım hiç yaşamam, yada gerçekten öyle bir şey yok. Daha sonra hotel’e
gidene kadar güldük birde saçmasapan pozlar vermişim o surat ne öyle ıyhhh olamaz,
ölsem de hortlarım gibi bakmışım... asansöre yapışık yapışık tövbest....
O boyama
kitaplarımı? Hiç boyanmadı... Magazinler mi? Yok canım ne magazini öyle bir şey
hatırlamıyorum...Princess Kate çocuğuna hangi bakıcıyı tutmuş, Katie Price, Kieranla
ne yapmışsa yapmış çok ta tın... Kendi hayatımı daha okumam lazım diyerek
bisürü düşündüm işte.. çok çok düşündüm... bu sefer uzay ve gezegenleri
değil... Ben bu gezegende neden varım diye düşündüm...
Tabiki gülümsemek
için 😁 Beraber gülelim mi?
Comments
Post a Comment